Serdar BÜYÜKÖZER
Bilgisayarlarımızı Doğru Kullanıyor muyuz?BİLGİYİ üretmemizde, işlememizde, aktarmamızda ve ona erişmemizde bize en çok yardımcı olan makina, bilgisayar. Peki onu kullanmayı gerçekten biliyor muyuz?Bilgi değerlidir. Giderek bilgisayar, telefon vb gibi makinaların ve bu makinaların bağlı olduğu şebekelerden (Internet, GSM vb) servis almanın bedeli ucuzluyor. Buna karşılık hizmetde çeşitlilik, kalite giderek artıyor ve bilginin bizzat kendisi bir parasal değer taşımaya başlıyor. Sırf bir fikir versin diye yakında kullanmaya başlayabileceğimiz bir iki servisten bahsedip ana konumuza geri göneceğim. Yani, teknoloji bizi nerelere götürürüyor diye. İki haber de Yeni Yüzyıl gazetesinden. Emre Dağdeviren yazısında yakında telefonlarımızı şifreleyebileceğimizi müjdeliyor. Eğer biz istersek, herkes numaramızı çevirip bizi arayamayacak. Numaramızı çevirdikten sonra bir de şifre girmek gerekecek. Böylece telefon sapıklarından kurtuluyoruz. Ayrıca artık bizi aramasını istemediğimiz kişiler varsa şifremizi değiştiriyoruz. Yeni şifremizi bizi aramasını istediğimiz kişilere veriyoruz. Böylece telefon şirketine gidip yeni telefon hattı satınalmak gerekmiyor. Bill Gates ise çok ilginç bulduğum başka bir gelişmeyi anlatmış. Sistem hazır olduğunda ve biz kullanmayı istersek, bizi arayanlar bize para ödeyecek. Nasıl kullanacağımız tamamen bize bağlı. Dostlarımız için ücretsiz yapıp, yabancılar için ücretli yapabiliriz. Yani bundan böyle zırt-pırt telefonlar almayacağız. Ya da en azından arayan bize boşa harcattığı zaman için bize bir bedel ödeyecek. Örneğin bir tele-marketing kampanyasında şirketler kimi arayacakları konusunda daha seçici olmak zorundalar, ' Ben bu kişiyi ararsam satış gerçekleşir mi?' diye sormak zorundalar, sırayla herkesi aramanın maliyeti yüksek olacak. Böylece zamanı boşa harcamamış olacağız. Ya da şöyle diyelim; boşa giden zamanın bedelini birileri ödeyecek. E-Mail programlarında beklenen yenilikler de özetle şöyle; okunduktan sonra saklanamayan -kendini silen- notlar, kimden geldiğine göre mesajların sıraya dizilmesi (dolayısıyla ilk bakışta farkedilmesi, örneğin ofiste müdürlerden gelen notlar listenin en başına alınabilir) bazı kişilerden gelen mesajların otomatik reddedilmesi, postanın ses ve video içermesi vb. Bunlar gelmek üzere olan yenilikler. Böylelikle giderek, kendi zamanımızın kontrolu bize geçiyor. Bize olan erişim üzerindeki denetimimiz artıyor. Benim bu yazımda ele almak istediğim konu ise biraz başka: Biz bilgisayarlarımızdaki mevcut özellikleri biliyor muyuz, bunları yerinde kullanıyor muyuz?Bir keresinde, telefon ile yardım etmeye çalıştığım bir müşterim ile aramızda şöyle bir diyalog geçti:- Anlatırken kullanacağım dil açısından kontrol etmek için soruyorum, acaba deneyimli bir PC kullanıcısı mısınız?- Aaa! Tabi, aşkolsun, World, Excel hepsini biliyorum. Şirketimizin bilgisayardaki tüm muhasebe kayıtları benden sorulur. - Harika! Sanıyorum, dosyalarınızdan biri silinmiş ya da hasar görmüş. 2 numaralı disketten şu dosyayı diskinizin DOS dizinine kopyalamanız gerekiyor. (Sessizlik!)Beni arayan kişi kopya işleminden habersizdi. Bilen birileri, kullanılacak programları kurmuş ve otomatik başlayacak şekilde ayarlamıştı. O da her sabah makinasını açıyor, yapması gerekenleri yapıyor, akşam da kapatıp gidiyordu. Ek hiçbir şey yapmıyordu; ürettiği bilgilerin bir kopyasını dahi almıyordu. Bunun ne kadar önemli olduğunun farkında değildi. Bir tanıdığım, bundan bir kaç sene önce önce ülkemizin önde gelen üniversitelerinden birinde öğrenciyken ödevlerini hesap tablosu programı ile yazıyordu. Yani kelime işlem programı ile çok daha verimli çalışabilecekken, yazılarını tablolara yazıyordu. Kendisine bir kelime işlem programı kullanırsa daha iyi olacağını söylediğimde kabul etmedi. Gerekçe de iyi: arkadaşları da öyle yaptığı için veri değiş tokuşu açısından uyumlu kalmak daha önemliymiş. Şimdilerde de elindeki adresleri bilgisayara girmekle meşgul. Bu kez de bir veri tabanı yerine, yine hesap tablosu kullanıyor. Gerekçe, hesap tablosu kullanımı veri tabanı kullanımından daha yaygın, dolayısıyla bu disketi taşıdığım her yerde rahatlıkla bakabilirim. Her iki durumun da ortak bir özelliği var. Kolaylık ve çevreye uyum açısından bakıldığında yapılan iş doğru gibi gözüküyor. Ama bunun tek sebebi genelin yanlış yapıyor olması. Başka bir tanıdığım, 286 işlemcili makinasını değiştirdi. Pentium işlemcili, GB diskli, MB bellekli, multimedia bir sistem aldı. Üzerine bir sürü yazılım kurdu. Mesleği açısından bilgisayarı en çok kullandığı iş makale yazmak. Word'un en yeni sürümünü kullandığı halde yazdığı yazılar, görünüş itibariyle DOS editörü ile yazılmış bir AUTOEXEC.BAT dosyasından farksız. Ulaştığı sonuç, yapılan onca masraftan sonra bir adım bile ilerde değil. Evet, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. En kısa yol bildiğin yoldur. Peki böyle diyerek, başka yoğurt yeme yöntemlerini, daha kısa yolları aramayacak mıyız? Aramayabiliriz. Bu bizim tercihimiz, bizim hayatımız. Günün birinde bir bakarız ki, biz boğazın akıntısına karşı kürek çekmeye çalışırken, birileri atı almış Üsküdar'a geçivermiş. Bir işi doğru yapmanın tek bir yolu olmadığı pek çok durum vardır. Yine de bazı bazı yollar, yöntemler, tutumlar doğru, diğerleri değildir. Bize düşen şu sorulara yanıt aramaktır:Elimde geliştirmek istediğim bir iş, ulaşmak istediğim bir sonuç var. Bu işi daha iyi yapmak istiyorum. Bir rapor yazmak, tablo hazırlamak, guruplara faks çekmek, sipariş almak, fatura kesmek, müşteri listesi oluşturmak, muhasebe sistemi kurmak vb- Bu işi şimdi nasıl yapıyorum?- Hangi sonuçlara ulaşmak istiyorum?Gelmek istediğimiz noktayı belirledikten sonra;- Bu işi başkaları nasıl yapıyor? Bu işi daha yapmanın başka yolları da olabilir mi (kendimizi başkaları ile kısıtlamak yanlış)?- Bu sonucu elde etmek için kullanmam gereken donanım ve programlar nelerdir? Gerekli diğer kaynaklar elimde var mı? Bunları nasıl elde ederim?- Kullanmayı biliyor muyum, bilmiyorsam nasıl öğrenirim?Bilgisayarlaşmanın ilk yıllarında, bilgisayar şirketleri anahtar teslimi çözüm sunarlardı. Bilgisayar konusunda bilgi birikiminin artması, bilgisayar kullanan şirketlerin kendi bilgi işlem departmanlarını kurabilmesini sağladı. Tüketiciler dediler ki; ' kendi işimizi en iyi biz biliriz. Sizler (bilgisayar üreticileri) bize ucuz makina verin. Her kim bana daha ucuz bilgisayar verirse ondan alırım.' Ancak bugün gelinen nokta: Bilgisayar kurma ve işletmenin beş yıllık bir dönemde şirkete getirdiği maliyet incelendiğinde, bilgisayarın satın alma maliyetinin toplam maliyetin sadece %14'ü olduğunu göstermiştir (Kaynak:Gartner Group, Total Cost Of Computing Raporu, PC için). Şimdi komple çözüm satınalmaya doğru bir eğilim var. Bir sistemi sıfırdan kurmanın, bakımını yapmanın, eğitimimini vermenin maliyetleri tekrar inceleniyor. Şimdi dönem, esas yapması gerekeni yapmaya yönelik çalışan sistemleri alma dönemi. Sadece bilgisayar alanında değil yaptığımız her işte, verimliliğe, etkili olmaya dikkat etmezsek, rakiplerimiz bizi sollar, tek tek birey ya da kurum olarak doğru davranmaya önem vermezsek ülke olarak rekabet yarışında geri kalırız. Tasarruf etmek dört ampulden üçünü söndürmek değildir. Tek ampullük elektrik tüketmek ama dört katı verim alarak aynı miktarda ışığı dört katı ucuz elde etmektir. Verimli olmak işleri bir kerede doğru yapmaktır, etkili olmak doğru işleri yapmaktır (P. Drucker). Sonuç almak istiyorsak hareketlerimizi sürekli sorgulamalı ve daha iyi olanı aramalıyız, sadece PC kullanırken değil, her alanda. ***Not: Hafta içi hergün Açık Radyo'da (94.9) yayınlanan Bilgisayar Dünyası programına Pazartesi günleri (18:40) düzenli konuk oluyorum. Yeni başlayanlara temel bilgiler veriyorum. |